10 Kasım 2013 Pazar

KAKAOLU TOPKEK


Dün akşam Kek kalıbı almam şerefine bir de kek partisi verelim dedik. Kek yapılmışken tarif paylaşmamak olur mu? olmaz  ;)

En önce dikkat etmemiz gereken şey sıcı malzemeleri ve katı malzemeleri ayrı ayrı kaplarda karıştırıp en son birbirine ilave edip karıştırmak. O yüzden malzeme listemizde katılar ve sıvılar şeklinde olacak.

SIVILAR:

  • 200ml süt (yaklaşık bir su bardağı)
  • 2 yumurta
  • 3/4 su bardağı sıvı yağ
KATILAR:

  • 1 su bardağı toz şeker
  • 1,5 su bardağı un
  • 1 tatlı kaşığı karbonat (karbonat yoksa 1 yerine iki paket kabartma tozu)
  • 1 paket kabartma tozu
  • 1 paket vanilya
  • 1 çorba kaşığı kakao


Kek kalıbımıza yağlı kağıtlarımızı koyarak başlıyoruz işe.


Katıları bir yerde karıştırıyoruz.


Sıvıları başka bir yerde karıştırıyoruz. (Diynes'in yardımları olmasa asla beceremezdim:) )



En sonunda katılarla sıvıları karıştırıyoruz. yalnız buradaki püf nokta mikserle çırpılmaması.
Kaşıkla çok fazla çırpmadan sadece hafifçe karıştırarak homojen bir kıvam elde ediyoruz.


Kalıplara döküyoruz.


En son arzu ederseniz fındık ceviz vs eklenebiliyor. Ben ceviz ekledim. Zaten pişerken içine gömülüyor.


Daha fırındayken insanın iştahını kabartıyor:)
Pişme süresi 15 dakika ve kesinlikle kapağı açmamak gerekiyor.


Fırından çıkmış taze kek kokusu gibisi yok!
Afiyet olsun :)
















9 Kasım 2013 Cumartesi

BAYATLAMAYAN PUF POĞAÇA



BAYATLAMAYAN PUF POĞAÇA


Malzemeler

• 1 küp yaş maya
• 1 su bardağı ılık sut
• 1 su bardağı sıvı yağ
• 1 sise soda 
• 2 yemek kaşığı toz seker
• Bir miktar tuz
• Alabildiği kadar un 

İç Malzemesi

Dilediğiniz gibi çeşitlendirebilirsiniz. Ben bir keresinde evde köy peyniri vardı ,biraz maydonozla karıştırıp onu kullandım.
Başka sefer de maydonoz yerine taze soğan kullandım.Şiddetle tavsiye ederim:)

Yapılışı 

1. Ilık sütün içine 2 yemek kaşığı şekeri koyup üstüne mamayı koyuyoruz 

2. Mayayı biraz karıştırıyoruz.
3. Sıvı yağ ve sodayı da döküp karıştıtıyoruz. 

4. Üzerine de aldığı kadar un ekliyoruz. 
 
5. Karışım hamur haline geldikten sonra 40 dk. Kadar bekletiyoruz. 

6. Daha sonra elimizle açıp içine istediğiniz harcı koyup yuvarlak ya da arzu ettiğiniz şekilde poğaçalarımızı yapıyoruz.
 
7. Ustlerine yumurta sarısı sürüp tepsiyi 30 dk. bekletiyoruz , tepsi mayası olsun.Tepsi mayası deyip geçmeyelim asıl kabarıp puf puf olmasının sırrı burada. 


8. Daha sonra 170 derece fırında pişiriyoruz. Bende 20 dk. Da pişti. 



Afiyet olsun:)

DİP NOT:Diynes için içine hiç bir şey koymadan bir kaç tane pişirdim hazır poğaça gibi oldu çok severek yedi. Tavsiye ederim:)

6 Kasım 2013 Çarşamba

TERRİBLE TWO + HASTALIK = ....

Ne meret bir şeymiş bu iki yaş sendromu arkadaş. İnsanda ne kadar sabır varsa sünger gibi çekiyor.
Üzerine birde hastalık gelince tadından yenmiyor. Sürekli bir mızırdanma hali. Bir yerlere uzanıp bir şeyler isteme ama kendide ne istediğini bilmeme...
''MAMAM   MAMAM''
Bu mamam ne yazık ki yemek değil!
MAMAM= ÇİKOLATA
Salya sümük birbirine karışmış ,  burnunun tıkanıklığından su içemiyo doğru düzgün ama MAMAM ver bakalım noluyo!
Birde kıyafet faslı var...
Çok erken değil mi kıyafet seçmesi için? Değilmiş!
Gidip dolabından giymek istediği şeyi getiriyor.Son günlerimiz TERRİBLE TWO MODASIyla geçiyor.
Altı kaval , üstü şişhane!
Şahaneyiz Şahane!

2 Kasım 2013 Cumartesi

ERKEN 2 YAŞ SENDROMU!

Ama bu haksızlık yaa...
Benim kızım büyüdükçe güzel , hanım hanımcık ,  söz dinleyen bi kız olacaktı...
Daha 1,5 bile olmadan 2 yaş sendromunun dibine vurmanın ne gereği vardı şimdi?
Çocuğumun içindeki chucky çıktı ortaya.
Her şeyi ağlayarak isteme ,  ne söylersen itiraz etme , ne isterse o olsun isteme , hayır kelimesine tahamül edemesede dili döndüğünce her şeye ''AYIH'' deme... Her şey uyuyor!
Terrible two!(Felaket 2)
Aman ki ne aman!
Bizlerde çocukla ilgili felaket kelimesi pek kullanılmaz. Kullanırsan da ayıplanırsın. Mucizevi bi şekilde anne olmuşsun bide çocuğuna laf ediyorsun. Aaaa ne ayıp! Uykusuzda kalsan , perişanda olsan , duş alamasan da o çocuk bir melek...Bunun ötesi yok!
Elin gavuru objektif olabiliyor ama bizim toplum baskısı öyle bir hal almış ki sinirden kudursan da çocuk hakkında bir şey söyleyemezsin kimsenin yanında.
Felaketin başlangıcında bu kadar kıyamet koptuysa devamını düşünmek istemiyorum bile!
'Al kızım ' 'AYIH'
'Ver kızım ' 'AYIH'
'Ye kızım ' 'AYIH'
'İç kızım ' 'AYIH',
Sanmayın ki bu hayırlar masumane!
Yerlerde yuvarlanıp kendini parçalamaya çalışmak suretiyle ebeveyn deli ederek ağlanır baktı ilgi çekemedi yüksek bir yere çıkılıp kendini boşluğa bırakılır! Formul bu! Sıkıyosa tepki verme!
Tamam yavrucum sen kendi kişiliğini oluşturuyosun da bizim kişiliğimizin (ve tabi sinir sistemimizin) içine tükürdün onu napıcaz?
Yani 1 ayda 10 yaş atıtk bu 2 yaş sendromuyla. Bu yaştaki bu kadar yuprattıysa biz bu kızın ergenliğiyle baş edemeyiz!
Yada oturup bekleyeceğiz yüce bir bilgeliğin inmesi için . Ancak öyle sabır gösterilir!



SABAH POZLARI



Sabah annesinin tshirtini giyip poz veren Diynes tadından yenmez :)






SHAZİLİ



İlk duyduğumda ön yargıyla yaklaştığım hazır türk kahvesini bu gün deneme şansım oldu.
Gerçekten mükemmel!
Tadı , kokusu , telvesi... Herşey tam kıvamında...
Tavsiye ediyorum mutlaka denemelisiniz ;)

27 Ekim 2013 Pazar

SÜPER ANNE!




Sen sabahın köründe kalk çocuğuna kahvaltı hazırla, ortalığı toparla , bir yandan kurumuş çamaşırları toparla katlanacakları katla bir yanda kirlileri makineye tıkıştır ,  apar topar bulaşık makinesini de boşalt ki akşama hazır olsun! Çocuğun giyeceklerini hazırla, kendi giyeceklerini ütüle, e sevgili kocacım ütüsüz mü gitsin işe?
Hazırlandın tam çıkacaksın hop 'anne kucak'.Hadi aldın kucağa , amanın! Elindeki biberonun kapağını mı açmış?
Aman aman aman demeye kalmadı gitti az önce ütülediğin pantolon!
Haydi baştan !
Kan ter içinde çıkabilmeyi başardın sonunda. Yolda geçen teyze maceralarını hiiiç saymadan bütün gün elli bin kişiyle konuşmak zorunda kalmış, öğle yemeğine çıkmaya fırsat bulamadığın için ufak bir bisküviyle geçiştirmişsin , bitmiş vaziyette eve gelmişsin ,  oda ne? öğle uykusunu geç uyumuş saat 4 te uyanmış enerji patlaması yaşayan bir canavar!
Kapı açılır açılmaz 'kucak' !
Boğuşmalar , öpüşmeler , sevişmeler ,   yemek , uyku...
Eee uyku? Uyku?? Uykuuu???
Nereye gitti bu uyku?
Saat 9 da uyuyan melek çocuk nereye gitti?
Hadi lego oynansın , o olmadı atçılık , ondanda sıkıldı yazı tahtasına yazı yazalım...
Tamam annecim sen yaz ben burdayım, Hayır! Beraber tutalım kalemi!
Saat kaç oldu ? 23:00 ? Daha masa toplanmadı. Oyuncaklar toplanmadı. Oooo bide ütü var tabi sabah akşam iki posta mutlaka yapılması gereken onu nasıl unuturuz!
Gece 1:00de yatarsın sabah aynı tempoya uyanırsın!
Eee ya biri bize enerji tasarrufu politikasını anlatsın yada şu süpermen ne içiyosa söyleyiversinde bizde içelim.Ancak yetişilir bu tempoya...

24 Ekim 2013 Perşembe

ALGIDA SEÇİCİLİK

Gheorghe Alfredo-Bogdan'dan mükemmel bir fotoğraf...
Bu fotoğrafa bakınca insan oğlunun bazen sadece görmek istediklerini gördüğünü daha iyi anladım.

Aslında çoğu zaman bunu bilinçsiz yapıyoruz. Yaşadığımız yada istediğimiz şeylerle örtüşen olaylar yada kişiler hakkında bilincimiz bizden habersiz bir algıda seçicilik uyguluyor.
Mesela hamile kalmamla birlikte çevremde ne kadar çok hamile olduğunu fark ettim.
Yada bebeğim olduktan sonra çevremdeki bebeklerin ve annelerin daha bir farkına vardım.
Çalışmaya başladıktan sonra çalışan anne sorunları daha bi ilgimi çekmeye başladı.
Çevremde yaşanan o kadar olaya rağmen aklımda kalanlar çocuklu anne hikayeleri.

Tabi bu istekler konusunda da geçerli. Zihin karşılaştığı olaylar yada kişilerde yaşamak isteyip yaşayamadığı şeyleri gördüğünde onları cımbızla seçip ayrı bir yerde muhafaza etmeye karar veriyor. Bu oaylar kimi zaman yol gösteren olabilirken kimi sorunlu insanlarda saplantıya dönüşebiliyor.

Bazen zihnimin gerilerinden bir yerlerden bir şeylerin fışkırıp ön belleğime gelmeye çalıştığını hissediyorum.Bu her zaman gördüğüm şeyler karşısında olmuyor. Kimi zaman tanıdık bir koku kimi zaman eskilerden bir ses...

Zihin karmaşası içinde kendine anı olarak yer edinebilmiş o küçük zamanlara ben farkında olmadan anlam yüklemişim meğer.
Mesela ne zaman çamaşır makinesinin boşaltımında duyulan deterjan kokusunu duysam üniversite yıllarım aklıma gelir. Tuvalete kurduğumuz çamaşır makinemizden gelen deterjan kokusu öğrenci yurdunun kokusunu değiştiren yegane şeydi.
Yada ne zaman Zülfü Livaneli şarkısı dinlesem voleybol antrenmanı çıkışında bizi evlerimize dağıtan servisin içinde bulurum kendimi.Daha tam olarak ne anlama geldiğini bilmeden 'güneş topla benim içiinnn' diye çığlık çığlığa söylerdik.

Bazen çok önem verdiğimizi düşündüğümüz şeyler kaybolup giderken o sonsuz boşlukta hiç ummadığımız anılarımızın aslında bizim için ne kadar değerli olduğunu sonraları fark ediyoruz.

Bütün bunları düşünürken benim davranışlarım çocuğumun zihninde nasıl yer edecek merak etmeden edemiyorum. Bazen hiç onunla ilgisi olmasa bile yüzümün asılması yada sinirli ruh halim benim için çok önemli olmasa da onun gözünde nasıl görünüyor acaba? Başka bir kaş çatıklığında annesinin yüzünü anımsar mı?


DOKTORA DA GÜVENEMEYECEKSEK KİME GÜVENECEĞİZ?

Yaklaşık 1 ay kadar önce iş yerinde aniden rahatsızlandım.Mide bulantısı ve aşırı mide ağrısıyla acile gittik.Orada serum takıldı. Anlık ağrının kesilmesi için ilaç verildi. Ertesi gün daha güvenilir olduğunu düşündüğüm başka bir hastaneye gittim.
Ultrason ve endeskopi çekildikten sonra doktorun yorumu:
'Midede fıtık var.Ayrıca gastrit ve reflü var. Mutlaka ameliyat olman lazım'
Ameliyat kelimesini doktorlar çok çabuk söyleyiveriyorlar meslekleri gereği ama biz sıradan insanlar için çok kolay kabul edilebilir bir durum değil.
Bayramda İstanbul'a gitmek zorunda olduğumu söyledim. Bayramdan sonra gelirim deyip ayrıldım.
'geçirmez ama en azından rahatlatır'diyerek verdiği ilaçları aldım.1 hafta kadar kullandım ve kendimi iyi hissedince kullanmayı bıraktım.
Daha sonrasında ne yanma ne bulantı ne ağrı olmadı. 
Zaten daha öncesinde de mide konusunda sıkıntı yaşayan bir insan değildim.
Bu gün başka bir hastaneye gittim ve o sonuçlardan bahsetmeden muayene oldum.Ultrason çekilmesini istedim. 
Doktor : 'şikayetiniz nedir'
Ben: 'midemde fıtık var mı? '
D: 'hayır öyle bir şey görünmüyor ama endeskopi yapmalıyız tam olarak bilebilmek için.Fıtık olma ihtimalinden mi şüpheleniyorsunuz?'
B: 'peki ultrasondan görebildiğiniz kadar ile başka bir rahatsızlığım var mı?'
D: 'hayır görünürde belirgin bir rahatsızlık yok.Nereye varmaya çalışıyorsunuz?'
Çantamdan önceki tahlilllerimi ve endeskopi sonuçlarımı çıkardım.
B: 'şunlarada bakarmısınız?'
D: 'bizim yaptığımız tahlillerden farklı bir şey görünmüyor'
B: 'başka bir doktor bu tahlil sonuçlarına bakarak benim midemde fıtık olduğuna ve ameliyat olmam gerektiğine karar verdi'
D: 'başka bir meslektaşımı kötülemek istemem . ben kendi kanaatimi söylüyorum sadece. Midenizde hiç birşey yok.'

Şimdi ben doktorlara nasıl güveneyim? Doktora da güvenmeyeceksek kime güveneceğiz? Nasıl bir vicdandır bu?

Bu olaydan sonra çalıştığım şirketteki genel müdürümüz bir anısını paylaştı.
Daha önce çalıştığı şirkete bağlı özel bir hastane varmış. Genel kurul toplantılarına bizim genel müdürümüzde katılırmış. 'Sanki satış ekibine kota verir gibilerdi.Geçen ay ... ameliyat yaptık. Bu ayki hedefimiz ...' diyor.
Sağlık sektörünün bu kadar şirket yönetilir gibi yönetildiği bir ülkede nasıl bir sağlık hizmeti bekliyoruz ki!

(Kayseri'de yaşayanlar özelden mail atarsa doktorun ve hastanenin adını verebilirim)

23 Ekim 2013 Çarşamba

HER ÇOCUK FARKLIDIR

'HER ÇOCUK FARKLIDIR' Bu sözü neredeyse tanıdığım ve tanıştığım bütün anneler söylüyor ama nedense içten içe çocuğunu başka çocuklarla kıyaslamaktan da geri kalmıyor.
Nasıl ki biz yetişkinlerin her boyu ,  kilosu , beyni ,algılama süresi farklıysa çocuklarda da böyle bunu anlamak çok mu zor?
Benim kızım 8 aylıkken ilk dişini çıkardı.İlk diş genellikle alt ön diş olur ama bizimki üst ön ikinci dişini çıkarmayı münasip görmüş.Aynı ayda ön dişini çıkaran çocuğa bakıp üzüleyim mi? yada henüz diş çıkarmamış çocuğa bakıp sevineyim mi?
Boy kilo konusu o kadar konuşuluyor ki artık gerçekten gına geldi.çocuğunuzun gelişimini tabiki doktor gözetiminde takip edeceksiniz büyümesinde bir aksaklık olması halinde fark etmek için ama bu demek değil ki çocuğunuz bütün yaşıtlarıyla aynı boyda ve kiloda olacak. Önce bir kendinize bakın.Bu çocuğun genetiği kimden geçmiş onu düşünün.Anne 155 baba 160 boya sahipse çocuğun çokta uzun olması beklenmez.
Diynes hep uzundu ama hep zayıftı ayına göre.Şimdi kısa çocuğa bakıp sevineyim şişman çocuğa bakıp üzüleyim bu durumda...
Anneler bence çocuklarını değil bir yerde kendilerini kıyaslıyorlar çocuklarını perde olarak kullanarak. Çocuk uzunsa , kiloluysa , çabuk yürümüşse ,  çabuk konuşmuşsa bu anne çocuğuna iyi bakmış demek. BRAVO ANNEYE! Seneye EN İYİ ANNE OSCAR ÖDÜLÜ'nü hakketti!
Güzel annelerim HER ÇOCUK GERÇEKTEN FARKLIDIR! Lütfen artık anlayın!

22 Ekim 2013 Salı

BİR ZAMANLAR BENDE KURABİYE YAPARDIM:)


Bir hevesti geldi geçti hatırası kaldı:) Eserlerimi gururla sunarım:)
Bir Kalpte İki Beden

Çekim Gücü

Denize Nazır

Sevgi

Ali




















ÇORAPLA TOPUZ TOKASI YAPMAK

Bu aralar çok gündemde olduğu için paylaşmak istedim. Bende kuzenimden öğrenmiştim.
Çorabın burun kısmı kesilerek şekilde görüldüğü gibi kıvrılıyor.
Çorap ne kadar kalın olursa topuz o kadar büyük oluyor bilginize
 (birde çorabın temiz olmasına dikkat edin :))) )
Saçı normal bir lastikle sıkıca bağladıktan sonra çorabı tokanın üzerine geçiriyoruz.
Saçı göbeğinden ayırıp paket lastiği yardımıyla sabitliyoruz.
Daha sonra kalan saçları topuzun çevresine dolayarak şekil veriyoruz.

Sıkı bir balerin topuzu yada biraz daha dağınık bir düğün topuzu yapılabilir.





20 Ekim 2013 Pazar

KAVUŞMA...


1 ay bana 1 asır geldi yavrumdan ayrı. Kokusu bakışı gülüşü güzel kuzum.
Gece 1:30 da eve geldiğimde dayanamamış uyumuş. Kapı açılır açılmaz yanına koştum. Melek kızım nasılda masum uyuyor. Saçlarını okşadım. Uyanır gibi olunca kucağıma aldım. Hafif gözlerini açtı beni görünce başını bana yasladı içine alamaya alamaya nasıl ağlamaya başladı... Yavrum... Evladım benim...
O ağladı , ben ağladım.Ben ağladım , annem ağladı. Biraz kendine gelince kucağıma oturdu. Sesi boğazında düğümlenmiş ''aayyy'' dedi yüzümü okşayarak. O boğazında düğümlenen ses benim boğazıma kaya oldu oturdu kaldı. Kollarımın arasına aldım, sardım , sarıldım , öptüm , kokladım , doyamadım...
Küçücük bedenindeki büyük özlem beni bitirdi. Arada başını kaldırıp gözümün içine bakarak 'anne' dedi sonra tekrar yasladı.
Ne kadar sarılsam da sanki yetmedi bir türlü doyamadım.



26 Eylül 2013 Perşembe

TEMİZLİK TAKINTISI!

Şöyle evine gittiğinde her daim misafir ağırlayabilecek, derli , toplu, düzenli ,mutfak fayansları pırıl pırıl , musluklarında kireç artığını bırakın su lekesi dahi yok , tam takır şam şakır heme bakımlı kadınlarda hiç haz etmiyorum biline!
Özellikle çalışmaya başladığımdan beri sanki akşam 5te bütün enerjim tükeniyor ve gözümün önünde yatak hayali eve koşuyorum. Ne ev , ne yemek , ne temizlik , ne ütü...
Hal böyleyken Bu şam şakır kadına iki çif lafım var!
E be kadın insan değilmisin yat dinlen gecenin 5 ine kadar ütü yaptın noldu madalyamı taktılar?
Her tuvaletten çıkanın arkasına tuvaleti kontrol etmesen olmuyor mu kimsenin temizlik alışkanlığı yok mudur? Ha tabi insanlar ellerini yıkadıktan sonra musluğun üzerini tuvalet kağıdıyla kurulamayı akıl edemeyebilir değil mi?
Yaşlandığında menüsküs olacağın garanti artık da,yataklara düşersen kocan 'pek sevgili karıcım bizim için didindi o yüzden erken çöktü' mü diyecek sanıyorsun.Malesef erkeklerde öyle bir minnet duygusu yok. Benden söylemesi kendini kandırma.
Saldım çayıra mevlam kayıra yaşamaktan bahsetmiyorum ama insan biraz rahat olmalı.
Takıntılı insanları ANLAMADIM ve ANLAYAMAYACAĞIM!
İş başa düştü kızım bak anandan hayır yok bari sen temizle evi:)

25 Eylül 2013 Çarşamba

AYRILIK KAYGISI KİMDE...

Çalışmaya başlamak bir anne için ne kadar zordur herkes bilir. Çocuğunu evde bırakıp uzuuun saatler boyu ayrı kalmak, kimseye güvenememek,sanki sen olmazsan sürekli ağlayacakmış gibi hissetmek,kısaca gittiğinde sanki çocuk annesi olmadan bir şey yapamayacak gibi düşünmek.Ben sadece çalışmaya başlamakla kalmadım üstüne birde kızımı İstanbul'a yolladım.
Ama hiçte sanıldığı gibi olmuyor.İşe başladıktan sonra bu ayrılık kaygısı bebeklerde mi yoksa annelerde mi diye düşünmeye başladım.
İşe başladığımda annem baktı kızıma ve geldiğime ben çok özleyip sarılmaya çalışmama rağmen Nil'de hiç öyle extra bir durum yoktu.Hatta ben geldikten sonra bile annemin yemek yedirmesini istedi.
Ayrılık kaygısını çocuklardan çok ebeveynler yaşıyor bu bir gerçek.
Şimdi 1 haftadır ananesiyle İstanbul'da.Biz burada perişan olduk,ağladık,bittik.Ama Nil'de pek özlem gözlenmedi.O parka gitti,gezdi,dayısıyla oynadı,dedesiyle oynadı...Kamera açıp konuşmak istediğimizde bile çok fazla ilgi göstermedi.
Çocukların adaptasyon süreci büyüklerinkinden çok daha hızlı. Bu bir gerçek...
Dedesiyle parkta(1)

Gezmelerde

Erol Taş:)

Dedesiyle parkta(2)

Büyüdü de kendi kendine yemek yemeye bile başladı:)









hiç mutsuz görünüyo mu? maşallah:)

Dedesiyle parkta (3)


Nar topluyor


Bizim için oldukça zorlu olan süreç onun için eğlenceli geçti buna seviniyorum.
Nil 16 aylık.Aslında kreşe verebilirdik ama pek güvenemedik.
Bütün kreşler kötü ,bütün öğretmenler zalim demiyorum elbet ama duyduğum şeyler beni korkutmaya yetti.Dafa dil gelişimi tamamlanmadığı için olumsuz bir durumla yada sert bir tavırla karşılaştığında tek yapabildiği olay ahalini olabildiğince hızlı terketmek.Ki bir öğretmen kızarken bir çocuğun kaçması olası değildir bunu herkes bilir.Ayrıca böyle bir şeye yaşasa bile bize anlatacak dil kabiliyeti yok.
Sırf bu yüzden kreşe vermekten korkuyorum.
Fazla çocukla haşır neşir olacak hasta olur korkum yok.Bağışıklık sistemi böyle böyle güçlenecek.
Yada yemeğini yemezse aç kalır korkum yok.Aç kaldığında illaki yiyecektir.
Düşer yaralanır berelenir diye korkum yok.Düşe kalka büyüyecek.
Tek bir korkum var oda içe kapanması.Daha bu yaşta birilerinden korkmaya başlaması.Baskıyla istediğini yaptıran bir öğretmenle baş başa bırakmak.
Sırf bunu göze alamadığım için ayrı kalmayı göze aldım...